Üniversite eğitim mi öğretim mi ?

Kaan

New member
Üniversite: Eğitim mi, Öğretim mi?

Bir zamanlar, üniversite koridorlarında sıkça karşılaştığım, kısa sürede hemen herkesin tanıdığı bir grup öğrencim vardı. Birinin adı Ahmet, diğeri ise Elif’ti. Ahmet ve Elif, sadece benim öğrencilerim değillerdi; aynı zamanda birbirlerinden çok farklı iki bakış açısının vücut bulmuş hali gibiydiler. Ahmet, işin mantıklı, çözüm odaklı tarafını savunurken, Elif ise her soruya, her duruma biraz daha insancıl bir açıdan bakıyordu. Onların bu farklı yaklaşımlarını gözlemlemek, bana üniversitenin ne olacağı ve ne olması gerektiği sorusunu derinden sormama neden olmuştu: Üniversite gerçekten sadece bir eğitim mi, yoksa daha çok bir öğretim mi olmalı?

Ahmet'in Stratejik Bakışı: "Eğitim, Sonuçların Ardında Olmalıdır"

Ahmet, fizik okumak isteyen ve kariyerinde bir mühendislik hedefi koymuş bir gençti. O, üniversiteyi yalnızca bir geçiş dönemi olarak görüyordu. “Sonuç odaklı bir şey olmalı” diyordu hep. Onun için üniversite, bir nevi strateji oyunu gibiydi; doğru bölüme girmek, doğru dersleri almak, doğru projelerde yer almak, hatta öğretim üyeleriyle stratejik ilişkiler kurmak her şeyin önündeydi. Ahmet, eğitimi neredeyse bir metrik olarak görüyordu: Alınan notlar, başlanan projeler, elde edilen başarılar.

Bir gün, Ahmet bana şöyle dedi: “Üniversite bana sadece teorik bilgi verse de olur, yeter ki iş hayatına atıldığımda bu bilgiler işe yarasın. Ya da öğrendiğim şeyleri hızlıca pratiğe dökebileyim. Kendi kendime öğrenebilirim, ama üniversite bana bu öğrenmeyi daha verimli hale getirmeli.” Onun için üniversite, daha çok bir öğretim alanıydı; öğrencilere bilgi aktarımı yapılıyor, onlara rehberlik ediliyordu.

Elif'in Empatik Bakışı: "Eğitim, İnsanları Birlikte Büyütmeli"

Elif ise tamamen farklı bir perspektife sahipti. O, üniversiteyi sadece meslek edinme aracı olarak görmektense, bireyin tüm yönleriyle gelişmesi gereken bir ortam olarak düşünüyordu. “Eğitim,” diyordu, “insanı sadece bir meslek sahibi yapmaz; insanı düşünmeye, hissederek anlamaya, çevresindeki dünyayı sorgulamaya yönlendirir.” Elif, toplumsal sorunlara duyarlıydı, insan ilişkilerine büyük önem veriyordu ve üniversitenin asıl amacının insanları bir araya getirmek ve bu süreçte birbirlerini anlamalarını sağlamak olduğunu savunuyordu.

Bir sohbetimizde, Elif şöyle demişti: “Üniversite, derslerde öğrendiklerimizin çok ötesinde bir şeydir. Bazen tartışmalar, arkadaşlıklar ve toplumsal bilinç geliştirmek çok daha öğreticidir. İnsanların birbirini dinlemesi, duygusal zekalarını geliştirmeleri lazım.” O, üniversitenin insanın toplumsal yönünü öne çıkarmasını, insanları daha duyarlı hale getirmesini istiyordu.

Eğitim ve Öğretim Arasındaki Sınır: Zaman İçinde Değişen Bir Anlayış

Ahmet ve Elif’in bakış açıları, aslında çok eski zamanlardan günümüze kadar gelen bir tartışmanın güncel yansımasıydı. Eğitim ve öğretim kavramları tarihsel olarak zaman içinde farklı anlamlar taşımıştır. Orta Çağ'da eğitim, genellikle din adamlarının ve aristokratların kontrolünde, insana ahlaki değerler kazandırmaya yönelik bir süreçti. Öğretim ise bilgiyi aktarma ve pratik beceriler kazandırma amacı taşırdı. Ancak zamanla, bilimsel devrimlerin ardından, eğitim ve öğretim arasındaki sınırlar giderek bulanıklaşmış, birbirlerini tamamlayan iki süreç haline gelmişti.

Günümüzde ise üniversiteler, yalnızca öğrencilere iş hayatına hazırlamak için bilgi sunan kurumlar olmanın ötesine geçmiştir. Öğrenme süreci, teorik bilgilerle sınırlı kalmaz, aynı zamanda toplumla ilişkili derinlemesine analizler yapmayı, bireylerin entelektüel ve duygusal gelişimlerini desteklemeyi de içerir.

Kadınlar ve Erkekler: Farklı Yaklaşımlar, Benzer Amaçlar

Ahmet’in ve Elif’in bakış açıları, erkeklerin genellikle çözüm odaklı ve stratejik, kadınların ise empatik ve ilişkisel yaklaşımlarını temsil eden klişelere dayalı bir durumu yansıtıyor gibi görünse de, bu iki farklı yaklaşımın aslında birbirini tamamlayan yönleri vardır. Ahmet’in stratejisi, bir yönüyle topluma hızlıca katkı sağlamak ve pratikte başarıyı yakalamak için gerekli araçları sağlamaya yöneliktir. Elif’in yaklaşımı ise, toplumsal değerler, insan hakları ve birlikte büyüme gibi öğeleri merkeze alır.

Ancak, günümüzde her iki bakış açısının birleşmesi gerektiği de göz ardı edilemez. Üniversite, hem bireyi kendi alanında uzmanlaştırmalı hem de onu daha geniş bir toplumsal bilinçle donatmalıdır. Hem Ahmet’in hem de Elif’in görüşlerinin birleşiminden doğacak bir eğitim anlayışı, sadece profesyonel başarı değil, aynı zamanda toplumsal katkı sağlayacak bireyler yetiştirmeye olanak tanıyacaktır.

Sonuç: Eğitim mi, Öğretim mi?

Peki, üniversite aslında ne olmalı? Ahmet’in bakış açısıyla, üniversite eğitim vermeli; yani bilgi aktarıp, becerileri geliştirmeli. Elif’in bakış açısıyla ise üniversite, insanları bir araya getirmeli, insan ilişkilerine ve toplumsal sorumluluklarına dair derinlemesine bir anlayış kazandırmalı. Sonuç olarak, belki de üniversite bu ikisini birleştirerek, sadece bilgi değil, insan olmanın tüm boyutlarını öğretebilir.

Sizce, günümüz üniversite anlayışı bu iki yönü dengeli bir şekilde birleştirebiliyor mu? Eğitim ile öğretim arasındaki bu dengeyi nasıl sağlamak gerekir?